Olga, sıradan bir hayatı olan genç bir kadındır, memnun ve mutludur, hiç beklemediği bir anda kocası tarafından terk edilir. Bu terk ediliş Olga’yı, acı dolu bir girdabın içine çekmeye başlar. Kocasıyla yaşadığı ‘ayrılık günleri’ kendisine ve herkese işkence ettiği sonu gelmeyen azap dolu saatlere dönüşür. Kimse tarafından sevilmediği ve artık istenmediğini düşünmeye başlar ve şiddetli sinirsel krizler yaşar. Azap dolu bu günler Olga’nın hayatı kavrayışında derin yaralar oluşturur ve artık yemek yemeyen, sersemlemiş ve yarı deli bir hale gelir. Film birinci ağızdan kadın kahramanın kendisinin öznel bakış açısından anlatılmaktadır. Hikayeyi geliştirip, ‘ruhun macerası’ olarak tanımlanacak hale getiren, öfke ve hiddetli doldurulmuş esrarengiz tasvirleri ve kişileri harekete geçirmesinde. Olga’nın hikayesi, bizi nefessiz bırakan, zorla ele geçiren ve bir kadının en derin acılarını ve hayat deneyimini anlamaya sürükleyen tepetaklak bir düşüş. Eğer senaryonun uyarlandığı kitap olan Elena Ferrente’nin ‘I giorni dell’abbondono’ nun konusuna bakarsak sadece bir tek hikaye görürüz; daha genç birisi için kocası tarafından terk edilen bir kadının bunalımı. Oysa filmde bunun ötesinde zihnin labirentlerine uzanan, bizi patlama ve parçalanmalara tanıklık etmeye çağıran zorlu bir yolculuğa sürükleniyoruz. Olga oldukça sıra dışı bir karakter; bazı zamanlarda çaresiz, bazı zamanlarda şiddet dolu, kayıtsız, bölünmüş, cansız hatta nahoş. Kişiliği sınırsız genişlikte anlamları gösteriyor. O, sadece filmin kadın kahramanı değil solisti. Etrafında onun kendi kaosundan başka her şey geçerliliğini yitiriyor. Yaralı kişiliği sizi büyülüyor ve içine çekiyor.
Sitemizde yer alan Mekan sahipleri ,etkinlik düzenleyenler, Kare (QR) kodunuzu oluşturun, bilgilerinizi mobil kullanıcılarla kolayca paylaşın. Oluşturduğunuz kare (QR) kodu yazıcınızdan basarak hemen kullanabilirsiniz.